Gürcistan Birinci Bölüm Batum
Uzun bir aradan sonra yine bir gezi yazısında beraberiz. Her zamanki
yazılarımın dışında; bu sefer günlük hayattan uzun uzun notlar yerine bir
bilgilendirme yazısı olacak. Elbette, el ve dil alışkanlığından kaynaklı yine
hayattan kesitler de olacaktır.
Gezimiz yedi gece sürdü:
Bir Gece Batum,
Dört gece Mestia, Yukarı Svaneti,
Bir gece Kutaisi,
Bir gece Çamlıhemşin.
Gürcistan gezisine başlamadan
yaklaşık iki ay kadar ülke ve burada yaşayan halklar üzerine okumalara
başladım. İlk dikkatimi çeken büyük bir kısmı da ülkemiz sınırları içinde olan
Kolkhis (Eski Lazca: K'olxa, Abhazca: Kolkhida,
Gürcüce: Kolheti,
Urartuca: Qulha) antik Çağ'da Kafkas kökenli Tzan (Laz-Megrel)
kabilelerinin kurduğu krallığı oldu.
Lazları elbette biliyordum, ancak
Kolkhis krallığının Lazların ilk ve son devletleri olduğunu, sınırlarının Ordu
şehrimizden Gürcistan’ın kuzey Karadeniz kıyılarına dek uzandığını,
başkentlerinin Kutaisi şehri olduğunu öğrendim.
Diğer beni şaşırtan şey ise Orta çağ
filmlerinde kaldığını sandığım Megrel, Svan gibi halkların hala günümüzde
yaşadıklarını ve kimliklerine sahip çıktıklarını öğrenmem oldu. Ben bu
halkları Kimmeryalı Conan gibi bir şey sanıyormuşumJ) İşin ilginci bu
krallığın yıkılmasının nedenlerinden birisi de Kimmeryalılarmış.
Oteldeki resepsiyon görevlisi genç kadına "Gürcü müsünüz?"diye sorduğumda "Hayır Megrelim" demesi en canlı örnekti.
Geziyi iki bölümde değerlendirmek
mümkün: Birinci bölüm Kolkhis krallığı, buna bağlı olarak Batum ve Kutaisi
şehirleri; ikinci bölüm ise Yukarı Svaneti bölgesi, Svanlar ve Svan yerleşim
bölgeleri olan Mestia kasabası ve Uşguli köyü.
Birinci Gün:
04 Ağustos gecesi saat 23.55 de
İzmir’de tramvayla başlayan yolculuğun yaklaşık 15 saat süren (3 saati
aktarmalı uçak yolculuğu, 1 saati tramvay yolculuğu, 6 saati havaalanında
uyuma, 5 saati arkadaşlarla buluşmak için bekleme) birinci bölümü Trabzon havaalanında
arkadaşlarla buluşma ile sonlandı.
Kısa bir öğle yemeği molasından
sonra Sarp sınır kapısına vardık. Vardık da “varmaz olaydık” dedirtecek kadar
kötü bir yapılanma ile karşılaştık. Bina deseniz bina yok. Modern bir bina
yapılıyor, ne zaman bitecek bilmiyorum. Ancak geçici de olsa bir devletin diğer
devlete görünen yüzü bu kadar çirkin olamaz. Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı
gelmiş, oradaki işleyişi ve kepazeliği göstermediklerinden adım gibi eminim.
Gecekondunun bile kendine özgü bir düzeni vardır. Buranın müdürü, amiri kimse,
yani bu kepazeliği her gün görüp de, kendi çabasıyla buraya az da olsa bir
düzen getiremiyorsa yazıklar olsun; Bırakıp gitsin diyeceğim, öyle bir kafaya
sahip olsa burası böyle olmaz. İnşallah en kısa zamanda bina biter. Bina
bitmesine biter de bu kafa ne zaman biter ondan çok umutlu olmamak lazım.
Sadece girerken çekilen eziyet üzerine bu kadar ağır bir yazı yazılamazdı.
Bunları yazmama neden asıl çıkarken yaşanılanlar oldu. Döner dönmez BİMER,
CİMER ne varsa yazacağım, arkadaşlardan da ricam yazınız. Ne olacak ki
demeyiniz.
Booking’in Gürcistan’daki çalışma
sisteminden dolayı bir otel değişikliği aksaklığından sonra odalarımıza
yerleştik ve Şehre çıktık. Şehri ancak hava karardıktan sonra görebildik. Bu
tur bir şehir ve kültür turundan daha çok bir yürüyüş turuydu.
Batum:
Şehirlerin tarihine çok değinmek
istemiyorum, sadece Osmanlı ve Türkiye ile bir bağı varsa onları belirteceğim.
1564'te
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlılar tarafından
fethedildi. Lazistan Sancağı'nın merkezi oldu.
314 senelik Osmanlı egemenliğinden sonra, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rusya’nın işgaline uğradı. Ayastefanos Antlaşması ve Berlin Antlaşması ile şehir Rusya'ya bırakıldı. I.Dünya Savaşı sırasında Rusya'nın bölgeden çekilmesiyle şehir Brest-Litovsk Antlaşması uyarınca 14 Nisan 1918 tarihinde Osmanlı Devleti’ne geri verildi.Mondros Mütarekesi uyarınca önce İngilizlere, sonra Gürcistan'a bırakıldı
314 senelik Osmanlı egemenliğinden sonra, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Rusya’nın işgaline uğradı. Ayastefanos Antlaşması ve Berlin Antlaşması ile şehir Rusya'ya bırakıldı. I.Dünya Savaşı sırasında Rusya'nın bölgeden çekilmesiyle şehir Brest-Litovsk Antlaşması uyarınca 14 Nisan 1918 tarihinde Osmanlı Devleti’ne geri verildi.Mondros Mütarekesi uyarınca önce İngilizlere, sonra Gürcistan'a bırakıldı
1918 yılında kurulan Demokratik Gürcistan Cumhuriyeti sınırları
içinde kaldı. Misak-ı Milli sınırları içerisinde sayıldığı
için, Akif Sümer, Ahmet Fevzi Erdem, Ali Rıza Acara, İmamzade Edip Dinç
ve Hahutzade Ahmet Nuri Efendi, Birinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Batum
milletvekilleri olarak katıldılar.
Demokratik Gürcistan Cumhuriyeti sınırları
içinde kalan Artvin ve Ardahan geri
alınırken, 7 Mart 1921'de Batum da alındı, Fakat 16 Mart 1921 tarihinde
imzalanan Moskova Antlaşması gereğince Bolşevik ordularının
ele geçirdiği Gürcistan’a bırakıldı
Kent, 16 Temmuz 1921'de
kurulan Acara Özerk Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti'nin yönetim merkezi oldu.
Moskova Antlaşması'nın teyidini sağlayan Kars Antlaşması sonucunda Sovyet Gürcistan’ına
bırakılması onandı. Yapılan antlaşmaya göre Acaristan özerk cumhuriyetinin
özerkliği Türkiye devletinin garantörlüğü altındadır. Batum (Acaristan)
Rusya'ya verilirken bazı kurallara uyma zorunluluğu ile bırakıldı.
Bunlardan en önemli maddesi:
Batum (Acaristan) sınırları içindeki halkın etnik kimliğine, dini kimliğine
kesinlikle müdahale edilmeyeceğidir. Bu kurallara uyulmaması halinde ise
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin müdahale hakkı vardır.
Batum’a giderseniz mutlaka gecesini
görün yaklaşık yedi kilometre olduğu ifade edilen sahilinin en azından şehir
merkezi kısmında yürüyün. Saakaşvili’nin Gürcistan’ın batılı ve ışıltılı yüzünü
yansıtması için inşa ettirdiği meydanları ve heykelleri inceleyin. Birçok
blogda ve yazıda Batum’da gezilmesi gereken yerler belirtilmiştir. Ben sadece
iki heykelle ilgili bu bloğa ait linkleri paylaşacağım. Batum’a gitmeden hikâyelerini
öğrenerek gidiniz.
Son olarak utandığım bir anımı
anlatmak istiyorum. Gece gezerken bir heykel gördüm, bildiğiniz gibi Gürcü
alfabesini okumak pek mümkün değil. Kim olduğunu öğrenmek için yolun kenarında
duran bir trafik polisine Rusça olarak bu heykel kime aittir, bu kimdir diye
sordum. Polis bir anda yüksekçe de bir sesle konuşmaya başladı. Yaklaşık bir
dakika içinde etrafımızda da meraklı bir grup oluştu. Polis “Biz Tolstoy’u,
Puşkin’i biliyoruz. Onların kitaplarını okuyoruz. Siz nasıl İlya Çavçavadze’yi
tanımazsınız. Bir de Bu kimdir? Diye soruyorsunuz, utanmanız gerekir” diye uzun
bir konuşma yaptı. O kadar kendini duruma kaptırdı, trafiği unuttu. Ara sıra
araçlara işaret veriyor, yine devam ediyordu. Sanırım bizi Rus bir grup sandı.
Dayanamadım “Çok kaba konuşuyorsunuz” dedim. Bunun üzerine “Lütfen
gücenmeyiniz, ama ben üzüldüm” dedi. Sonra Çavçavadze ile ilgili bilgiler
verdi. Bizim için trafiği durdurdu, biz de kendisine teşekkür ettik ve
ayrıldık. Sanırım eğitim sistemimizdeki eksikliklerden biri de bu. Elbette Rus,
amerikan, İngiliz klasiklerini ve yazarlarını bileceğiz. Ancak kendi
komşularımızın eserlerini ve onların en değerli yazarlarını bilmemek çok büyük
bir eksiklik; en azından her birinden birkaç yazar ve yazılarından küçük
alıntılar ders kitaplarına konulabilir. Her şey bitti de sıra buna mı geldi
denilebilir. Olsun sıraya girmesi için birilerinin aklına gelmiş olması bile
bir şeydir.
İlia Çavçavadze, 27 Ekim 1837’de
Kvareli’de (Kakseti) doğdu. On yaşına kadar ailesinin yanında eğitim gördü,
daha sonra Tiflis’te
özel bir yatılı okula gönderildi. 1857’de liseyi bitirdikten sonra
yükseköğrenim için Petersburg’a gitti. Üniversitedeki karışıklıklar yüzünden
yükseköğrenimini yarıda bırakıp Gürcistan’a dönmek zorunda kaldı.
İlia Çavçavadze, 1864’ten sonra
edebi çalışmalar ile çeşitli devlet kuruluşlarındaki görevlerini birlikte
yürüttü. “Gürcü Halkının Eğitim ve Öğretiminin Yaygınlaştırılması Derneği”nin
başkanlığını yaptı. 1879’da Gürcü ulusal tiyatrosunun yeniden faaliyete geçme
olasılığı ortaya çıkınca Gürcistan Tiyatro Sanatı Derneği’nin başkanı seçildi.
Tiyatronun yönetimini üstlendi ve gelişmesi için kaynaklar sağladı. 1877’den
başlayarak, İveria dergisini, daha sonra da aynı adla bir
gazete çıkardı. 1906’da Duma (Devlet Konseyi) üyesi seçilince, bir süre
Petersburg’da yaşadı. Duma’da, “akademik” gruba katıldı ve görevinin “tüm
Gürcistan’ın ve Gürcülerin çıkarlarının savunuculuğu” olduğunu duyurdu.
Çavçavadze, Çarlık rejimine
şiddetle karşı çıktığından ve Gürcistan ulusal
kurutuluş hareketinin en önde gelen temsilcisi olduğundan sık sık polis
tarafından gözaltına alınıyordu. Hükümet onu Çarcı sömürgeleştirme siyaseti
karşısında ciddi bir engel olarak görüyordu. Bu arada çok sayıda yapıtı
yasaklandı. Edebi ve siyasal-toplumsal çalışmaları nedeniyle Rus otokrasisi
tarafından istenmeyen adam ilan edildi. 12 Eylül 1907’de bir suikast sonucunda
öldü. Tiflis’te
Mtatsminda’daki anıtmezarlığa gömüldü.
Gezinin birinci bölümüne nokta
koyarak gezi notlarına daha sonra devam edeceğim.
Yorumlar
Yorum Gönder