Zirveden daha yukarıya gidilemez
Georger Sonnier 'e inanılırsa bir dağa bilinen ilk çıkış tamamen ilgisiz
bir amaçla 14.yy'da Mont Ventoux'da Petrarque tarafından gerçekleştirilmişti. Bu
keşif tebessümle karşılanabilir fakat düşünüldüğünde o çağda bu çıkışın iyi bir
mevsimde bile kolay olmayacağı görülür. Düşünün ki Medoin veya Malaucene'den
itibaren Petrarque’ı zirveden 1500 m'lik bir yükselti ayırıyordu. Bu da 1500 m'lik
orman, maki ve kayalık arazi ve eğer dümdüz çıkılırsa 25°'lik bir eğim
demektir. Petrarque, senin gibi bir şairin o yükseklikte bir yere tırmanmaya
karar vermesi için kafasını bayağı bozmuş olması gerek. Kendi bedeninde kendini
çok kötü hissetmiş olmalısın.
Bu ölümsüz bir acıdır Petrarque, sen bir âşıktın. Böylece bir dağın
zirvesine gitme gereksinimi duymak için insanın kendisiyle görülecek bir
hesabının olması gerektiğini göstermiş oluyoruz. Biz bu hesapların doğası
üzerine eğilmeyeceğiz; zaten Freud, Jung, Lacan ve eşdeğerleri bunu
çözümleyebilmek için fazlasıyla uğraştılar. Biz, sorunları olanlara yardımcı
olmak için nedenleri sorgulamayacağız. Çünkü onlar fazla soru sormadan
yaşamalarını sağlayan sorunlarını seviyorlar. Bu durum için verilebilecek en
iyi yanıt genç bir dağcının kendisine neden dağlara gittiğini soranlara verdiği
yanıttır: "Çünkü onlar orada". O halde akılcılaştırmak için hareket
etmemiz gereken nokta budur: Sorunlar oradadır, dağlarda oradadır, biri diğeri
için yaratılmıştır. Sorunları olmayan aptal mutlunun dağlarda işi yoktur.
Dağ mutsuz şair için yaratılmıştır, çünkü onun "dağıdır" ve
mutluluğu aramaktadır. Peki, saatler boyunca fiziksel ve ruhsal olarak kendi
kendine işkence yaparak nasıl mutlu olunabilir? Dağlara zor mutluluğu yakalamak
için gelinir ve mutluluk hiç bir zaman kolay elde edilebilir bir şey değildir.
Üstelik fetih kolaysa artık mutluluk da değildir. Ya zirveye ulaşıldığında daha
ötede ne var? Zirveden daha yükseğe gidilemez. Bu, dağcıyı doyuma ulaştırandır.
Zaten maksimuma erişmek, hepimizin aradığı da bu değil mi? Burada dağcının
avantajı yaşam boyunca pek çok kez; ister yüksek bir dağın ister bir tepeceğin
zirvesi olsun, bu simgesel ve noktasal maksimuma erişebilmesidir. Hangi dağcı
zorlu bir dağa tırmanmadan önce ana kampı çevreleyen tepeciklerden birinin
zirvesine yalnız başına erişmekten yoğun bir sevinç duymaz.
Çıkışın ve zirvenin simgesel ve mistik görünümünü düşünelim... Bunların
her biri yalnızca dağcıyı ilgilendiren gerçekliklerdir. Çıkış ve zirve mitine
oranla her şey ikinci plandadır: zorluklar, yükselti vs. Mit bir meyvedir, iyi
ve kötü bilgiyi temsil eden elma mitini anımsayın, mit meyvesinin içindeki ilaç
öylesine güçlüdür ki fazla içilirse insanı zehirler. Dağcılığı çok fazla
tatmak, artık yalnızca onu istiyor olmak dengesizliği doğurur. Dağda daha fazla
zorluk ararken dağın kendisi unutulur. Dağ artık kendi kendine bir son
değildir, bir araç. Bir aksesuardır.
O kadar aksesuardır ki üstelik sonunda ondan vazgeçilir. Zirve? Duvar
zorlukları? Yetmez. Kendisi ruhsal olarak kaybolan insan, egosuyla karşılaşmak
için başkalarıyla fiziksel olarak boy Ölçüşme gereği duyar. Ruhsal olarak var
olan insanın ise benliği başka insanlarınkiyle kardeşçe karışır. Öte yandan,
egosu başkalarının egosuyla sürtüşen insanın kalp atımları alt üst olur, egonun
tapınışında batağa sürüklenir.
Egonun bu tapınışında tırmanma eylemi sıkıcılaşır, zira insan fizik olarak
yerçekimiyle sınırlandırılmıştır ve kendini özgürleştirmek için giderek
canavarlaşır. Hiper uzmanlaşma ve böylece maymuna yaklaşma eğilimindedir. Ne güzel
evrim!!! Sabah sislerinin üzerindeki ışıklı sessiz zirvenin yerini; ilan
panolarıyla çevrelenmiş, projektör ışıklarının altında ve müzik demeye cesaret
edilen sağır edici seslerin cehenneminde plastikten bir duvar almıştır. Seyirci
hata ve düşüşlerde bağrışır. Tek onaylama düşüştür ve sanki bu "trük"
tehlikeliymiş gibi yapılarak halka bir orgazm yaşatılır. Oysa tırmanıcı
yalnızca gülünçlüğü riske etmektedir ve bu gülünçlük yalnızca bilincini
öldürebilir.
Bu gürültü patırtı içinde zirve çok uzaktadır ve bu kışkırtma kısırlaştırıcıdır.
Saçma sapan fetihlerin çılgınlığında insan aşağı düşer. Zirvenin yararsız fethi
hipnozunda, insan çok yukarıda bulunuyordu. O kadar yukarıda ki yalnızca ruhu
zirveyi aşabiliyordu. İnsan burnu duvara yapışmış, fiziki sınırları yer çekimiyle
karışınca daha yukarı gidemez. Dokunma, bırakma, yeniden düşüş. Petrarque, Mont
Ventoux'un zirvesine vardığında Laure de Noves ona aitti ve O zirveden çok daha
yüksekteydi.
JEAN PIERRE PRESAFOND
(La Montaigne & Alpinisme'den)
Fransızcadan
çeviren: Günay Can
Yorumlar
Yorum Gönder