Izmir'e Elveda
2014 yılı Ağustos ayında eşimin tayini nedeni ile
geldiğimiz İzmir’e yine sıcak bir Ağustos ayında veda ettik. Tayinlere alışık
sayılırım; çoğu arkadaşım kadar tayin görmesem de, bir sivil arkadaşın
hayatında görmeyeceği tayinleri de yaşadım. Bu yüzden İzmir’e taşınmak bizim
için çok da zor olmamıştı. Eşimle bavullarımızı almış ve ilk etapta İzmir
sosyal politikalar bakanlığı Narlıdere Huzur evi misafirhanesine yerleşmiş,
daha sonra Karşıyaka’da bulunan lojmana yerleşmiştik. İstanbul’daki evimizi hiç
bozmadık, neredeyse hiç eşya taşımadık. Çetmen ve spotçular sağ olsun;
sayelerinde güzel bir ev yaptık ve burada üç yıl yaşadık.
Başlangıçtan itibaren gerek asker arkadaşlarım, gerekse
İzmir’de edindiğimiz dostlarımız bize her konuda yardımcı oldular. Bunların
içinde dokuz yıl beraber okuduğumuz ve aynı mesleği icra ettiğimiz dost ve
arkadaşım ve Kardeşim Haluk KÖNTEK’e
özellikle teşekkür ederim. Gerek İzmir’deki ilk günlerimde, gerekse en
sıkıntılı günlerimizde bana destek oldu.
İzmir benim için en mutlu ve en rahat yaşadığım ve ancak en
çok sıkıntı çekip en çok üzüldüğüm şehir oldu. Benim için İzmir tezatların
şehri.
İlk taşındığımız aydı sanırım; can sıkıntısından İZBAN’a
(Banliyö tren) binip Menemen’e gittim. Aylak aylak gezip fotoğraf çekerken,
bilmeden yolum Taş Han’a düştü. Üç yıl boyunca bir daha yanlarına uğrayamadığım
çok değerli dostlarla tanıştım. Beni hemen bir kahvaltı sofrasına davet
ettiler. Daha ilk günden İzmir insanının sıcaklığını gösterdiler.
Taş Han’da o gün tanıdım Necmi ALAGAŞ dostum, İzmir’deki dost çevremin oluşmasına yüzde yüz
katkı sağladı. Beni PATİKATREK DOĞA
SPORLARI Grubu’na yönlendirdi.
PATİKATREK’in Alsancak’ta bulunan ofisine gittim ve Sevgili
Zeynel AYDIN ve Recep KARAİL ile tanıştım.
İlk doğa yürüyüşünü hiç unutamayacağım, Mahmut Dağı yürüyüşüydü
ve ben yürüyüş botlarımı İstanbul’da bırakmıştım. Yanımda sert tabanlı dağ
tırmanış botları vardı; o gün epey bir kas yapmıştım.
İzmir denilince benim için ilk olarak doğa yürüyüşleri
geliyor. Anılarıma not düşmesi açısından üç yıllık sürenin iki yılında
yürüdüğüm rotaları yazmak istiyorum. Nereden hatırlıyorsunuz derseniz elbette
FACEBOOK albümlerindenJ)
Mahmut Dağı yürüyüşü
Davutlar’dan Karina’ ya
Uzun çınar-Ayvacık-Çeşme başı yürüyüşü
Yukarı Kızılca- Dere köy yürüyüşü
Yeniköy-Deli Ömer Deresi yürüyüşü
Bozdağ Tırmanışı
Çam önü-Değirmendere yürüyüşü
Çukur köy yürüyüşü
Ovacık yürüyüşü
Nif Dağı Kış Yürüyüşü
Kırıklar Kanyonu Yürüyüşü
Nazar köy – Vişneli Yürüyüşü
Küner – Yeniköy Yürüyüşü
Görece–Cihan Beğendi–Çatalca Yürüyüşü
Tantalos Yürüyüşü
Kamberler – Yeni Kuru Dere Yürüyüşü
Beş pınar – Çal dağı – Ansızca Yürüyüşü
Kavaklı Dere – Kaynaklar Yürüyüşü
Bayramlı – Armutlu Yürüyüşü
Bozkır Köyü – Kapız Deresi
Hala İzmir’de yaşayan arkadaşlarım zaman çok çabuk geçiyor.
Her şehre gidince gezilecek, görülecek yerler listesi yapar ve fırsat buldukça
gitmeye çalışırım. Hayat sürekli yeni şeylere gebe. Nasıl olsa gezerim
dersiniz, ancak hayat öyle bir rota çizer ki o liste aklınıza bile gelmez. Hele
listeniz hala yoksa diyecek bir şeyim yok. Var, var; diyecek bir şeyim var. Bir
an önce bir liste yapın. İşte benim listem yaptıklarım ve yapamadıklarım;
yapamadıklarım üçü, beşi geçmez herhalde…
1. Saat Kulesi: Mutlaka görmüşsünüzdür, ancak şöyle bir göz alıcı olarak
bakın ve tarihine göz atın.
2. Asansör
3. Agora
4. Pasaport İskele
5. Hükümet Konağı
6. Cumhuriyet Meydanı
7. Atatürk Müzesi (Alsancak 1. Kordon)
8. Zübeyde Hanım Anıt Mezarı
9. Latife Hanım Köşkü
10. Turizm Müdürlüğü
11. Konak Pier
12. Arkeoloji Müzesi
13. Etnografya Müzesi
14. Beth İsrael Sinagogu (Karataş Mithat Paşa Caddesi)
15. Kemer altı çarşısı
16. Yalı (Konak) cami ( Cami gezmeyi
seviyorsanız, hepsini bir güne planlayın. Ben öyle yaptım)
17. Kemeraltı Cami
18. Kemeraltı Salepçioğlu cami
19. Kemeraltı Baş durak cami
20. Kemeraltı Kestane Pazarı cami
21. Kemeraltı Şadırvan cami
22. Kemeraltı Hisar cami
23. Ali Paşa Meydanı
24. Havra Sokağı
25. Abacıoğlu Hanı
26. Kızlar ağası Hanı
27. Yeni Şükran Oteli
28. Mimar Kemalettin Caddesi
29. Polycarp Kilisesi
30. Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi ( Çankaya, Şair Eşref Bulvarı)
31. İzmir Tarih ve Sanat Müzesi
32. Kadifekale
33. Smirna Antik kenti
İzmir çok büyük bir şehir değil, listedeki birçok yer
birbirine çok yakın. Çoğu yerde zaten her gün yanından geçtiğimiz bir yer.
Önemli olan bunların farkında olmak ve kentin tarihinde nerede durduğunu
bilmek; Elbette meraklısına…
İzmir’de çok çabuk alıştığım şeyler de oldu, hiç
alışamadığım şeyler de. Alışamadığım şeyler deyince Metin HELİMOĞLU kardeşim kızacak ama yine de, üçüncü yılın sonunda
bile alışamadığım şeyler var.
Mesela siz yolun sağından, neredeyse
sağınızdaki bina veya tezgâha sıfır geçerken, insanların sizinle bina arasından
geçme çabasını anlayamadım; Tamam sol görüşe yakınsınız da, ne yapalım trafik
yaya da olsak, sağdan işliyorJ))
Özellikle Karşıyaka’da çiğdem çitleme özgürlüğünü
anlayabiliyorum, ancak illa ki kabukları çimlerin içine ya da bankların altına,
önüne atma özgürlüğünü anlayamadım. Üstelik belediye paraya kıymış ve sık
aralıklarla çöp kutusu koymuş. Hele elinde ne varsa yürürken yola bırakanları
hiç anlamadım. Başka şehirlerde böyle insanlar yok mu, elbette var. Ancak benim
hayalimdeki İzmir’de yokmuş demek ki.
İzmir’in en çok ulaşım araçlarını sevdim. Hem ucuz, hem
rahat, aktarma tarifeleri güzel. İnsanların ulaşım araçlarının içindeki
tavırları hoş sayılır. Nesine alışamadım; insanların bu kadar bol vakitleri
olduğu halde, zamanlarını İstanbul gibi büyük şehirlere göre daha rahat
kullanabildiği bu şehirde, ulaşım araçlarına binerken neden itişip,
kakıştıklarını anlayamadım. İçerde yer çok, zaman bol, yer olmasa da mesafeler
kısa; vardır mutlaka bir sebebi de ben çözemedim herhâlde.
Bu şehirde çok çabuk alıştıklarım da var.
En güzeli, insanların bu kadar sıcakkanlı ve çabuk dost
olmalarına alıştım.
Gençlerin nerede çimen bulurlarsa oturup sohbet etmelerine
alıştım.
Alsancak’ta insanların bira sohbetlerine alıştım.
Her sokak çalgıcısının “İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar”
marşını çalmasına alıştım.
Gece yarıları kadınların nara atarak sokaklarda
gezebilmelerine alıştım (Evimiz tam da Karşıyaka’nın göbeğindeydi, İstanbul,
Moda, Barlar sokağı gibi)
Apartmanlarda oturan kişilerin birbirlerine tahammül
sınırlarının sınırsız yüksek olmasına alıştım.
Çöp toplayıcı çocukların sınırsız 24 saat gürültü yapabilme
özgürlüğüne alıştım. İlk zamanlar karakolu bu konuda az rahatsız etmedim.
Evimizin tam karşısındaki Tekel’in gece üçe, dörde kadar
açık kalmasına ve gençlerin önünde bağırıp çağırmasına alıştım. İlk zamanlar karakol
benden illallah demiştir herhalde. Ama alışacağımı bilerek sabretmişlerdir.
Devre arkadaşlarımla sık sık buluşmalara alıştım. Hepsine
çok teşekkür ederim. İnşallah yılda bir iki kez de olsa toplantılara katılmak
isterim.
Her hafta Pazar günü bir iki ufak değişiklikle de olsa aynı
dostlarla doğa yürüyüşlerine çıkmaya, her pazar başka bir İzmir köyünde
kahvaltı yapmaya alıştım.
Çabuk dostluklar kurmaya ve bu dostlukları kalıcı kılmaya
alıştım. Bu şehirde birçok dostum oldu, kimseyi kırmak istemem, hepinizi
seviyorum, ancak bu şehir denilince aklıma gelecek olanların ilki dostum,
meslektaşım, devre arkadaşım Haluk KÖNTEK ve dağdaşlarım, yoldaşlarım Zeynel
Aydın, Filiz AYDIN, Recep KARAİL, Sabiha KARAİL, Ersin ŞENGÜL. Zor günlerdeki
dostluklarınız için teşekkür ederim.
Ve bir şehrin daha sonuna geldim.
Neden İstanbul’a döndük?
Çünkü yıllarca para ödeyerek, emek vererek yaptırdığımız,
ancak içinde neredeyse hiç oturmadığımız evimiz burada.
Çünkü kızımız burada yaşıyor ve burada yaşamak istiyor. O
her ne kadar, benim için mi geldiniz, evinizi özlediniz, onun için geldiniz
dese de. Biz onun için de geldik.
Çünkü eşim İzmir denilince aklıma sadece çalışmak geliyor,
dediği için, belki, şimdilik de olsa buradayız.
Ve biz İstanbul’u seviyoruz. Gönül sevdi bir kere siz
istediğiniz kadar kötü yönlerini gösterin.
Sonuç Elveda İzmir, Merhaba İstanbul.
Sayın hocam, hoşgeldiniz İstanbul'a 😊
YanıtlaSilTeşekkür ederim. İnşallah görüşürüz.
Sil