Şiirin ölümü




  Aleksandr Puşkin'in dedesi, Rus Çarı'na zamanın Osmanlı Padişahı tarafından çocukken armağan edilen ve 'Büyük Petro'nun zencisi' olarak ünlenen İbrahim Hannibal'dı. İşte bu yüzden, en büyük Rus ozanı Puşkin, iri dudaklı, kıvırcık saçlı ve gözleri ateş saçan bir melezdi. Puşkin'in hayatını yazan Henri Troyat'dan öğrendim ben de. 

  Troyat'nın 'kanda kırma, kültürde Fransız ve ruhta Rus' diye tanımladığı Puşkin, eğitimini aldığı Çarskoy Selo Lisesi'nde ilk şiirini Fransızca yazacak kadar Fransa hayranı olup, arkadaşları arasındaki lakabı 'Fransız'dı. Kaderin cilvesine bakın ki ölümü, kıskandığı genç bir Fransız'ın elinden oldu. 
1837 yılının ocak karlarıyla kaplı, puslu bir sabah ayazında iki adam birbirlerine arkalarını dönüp yürüdüler. Yüz yüze döndüklerinde iki silahtan biri daha önce patladı ve Rusların 'ölümsüz' sandıkları büyük ozan ölümcül bir yarayla devrilirken kanıyla kızaran beyaz karlara... Yalnızca 37 yaşındaydı. 

  Neden? Tabii ki bir kadın yüzünden. Kuş beyinli, ama kuğu boyunlu Natalia'nın mülkiyeti, dünya şiirini en büyük ozanından öksüz bıraktı. Puşkin, yalnız şiir yazarken değil, yaşarken de bir fırtınaydı. Zamansız ölümünü bilircesine ağız dolusu lokmalar koparta toparta, hızla kemirdi ömrünü. Elini attığı her işi başarıyor, yazdığı her dize olay oluyor, kalemi bırakıp kumara, kumarı bırakıp kadınlara sarılıyordu. Deve gibi içiyor, dev gibi seviyor, iktidarla dövüşüyor, sürgüne gönderiliyor, çok büyük şair olduğu için bağışlanıp geri dönüyor, kumarda borçlanıyor, tabii şiir yazıyor ve ödüyordu. Kadınların biri girip biri çıkıyordu hayatından. Zaten hepsi âşıktı Puşkin'e, ya da.. şiirine. Elini sallasa, ellisi tellisi kapısında yatmaya hazırdı. 

  Ama işte, kuş beyinli kuğu boyunlu Natalia var ya, Natalia... Bu kez sırılsıklam, evlenecek kadar vurulmuştu ona. Düğün oldu, Puşkin muradına ermişti, ama kerevete çıkanlar rahat bırakmadılar. Aşırı güzeldi Natalia, aşırı. Ve Rus sosyetesinin toplandığı salonlarda boy gösterdiği zaman, tüm erkeklerin yüreğini hoplatıyordu. İşin kötüsü, Natalia da hoşlanıyordu göz süzüp gerdan kırmaktan. Çar Birinci Nikolay bile asılıyordu Puşkin'in karısına!

  Ama aralarında biri vardı ki, Natalia'nın da gözlerini kamaştırıyordu. Puşkin'in karısı kadar aptal ve değersiz Georges de Heeckeren d'Anthes, Rus ordusuna kabul edilen bir Fransız subayı olup, ne yazık ki çok yakışıklıydı. 

  1836 yılı kasım ayı başında Petersburg kenti sosyetesinin başlıca eğlencesi, Puşkin'e 'Boynuz Nişanı' verileceğini ilan eden anonim mektubun elden ele dolaşan kopyasıydı. Aslı, büyük şaire gönderilmişti tabii. Puşkin, çıldırdı. Mektubu yazan, Fransız rakibi George d'Anthes'ten başkası olamazdı. Genç ve yakışıklı rakibini düelloya davet etti. Ama Fransız subayı, kendisini evlat edinen Rus babasının öğüdünü dinleyerek, bir özür mektubu yazdı ve şaire, bir yanlış anlama olduğunu, kendisinin Natalia'ya değil, kız kardeşine âşık, hatta evlenmek istediğini belirtti. Çok geçmeden de Puşkin'in baldızıyla başgöz edildi zaten. Ama Fransız subay, aslında bal gibi Natalia'ya vurgun, hatta delicesine tutkundu ve kardeşiyle evliliğine rağmen, ışığa yönelen kelebek gibi Puşkin'in karısı çevresinde dönmekten alamıyordu kendisini.Puşkin'in şiirleriyle iğnelediği, eleştirdiği kim varsa, ozandan intikamlarını alay ederek almaya başladılar. Onuru yaralanan şair, George d'Anthes'i ikinci kez düelloya çağırdı. 

  Ölüm, onun göğüs kafesine vurdu. Hem de kuşkusuz, tek bir dizesini okumamış cahil ve züppe bir Fransız'ın kurşunuyla. Yüzyıl sonra, katilin torunu tarafından Henri Troyat'ya teslim edilen bir mektubundan, güzel Natalia'nın vücudunu George d'Anthes'e asla teslim ve Puşkin'e ihanet etmediği anlaşılacaktı. Ama ruhen aldatmıştı ve ozanlar, bedenden çok ruhlarıyla kıskanırlar. Ece Ayhan'ı dün yitirdik biz de. Tabii ki aynı koşullarda değil. Her şairin ölümünde, bir yerimden bir şeyler kopar benim. İnsanlığın tarih kitabından bir sayfa ya da tümce daha yırtılır gibi gelir. Türk milleti şiir sever. Fakat ozanlarımıza, yaşarken nasıl sahip çıktığı düşünülecek olursa... Şair sevdiğine emin değilim. 

  Ece Ayhan'ın da buruk gittiğine eminim.



Mine G. Kırıkkanat
14/07/2002 (Radikal Gazetesi)






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu Sefer Lviv Dedik

Malzeme Kontrol Çizelgesi

Medea Heykeli