Uludağ 30 Ağustos Zafer Tırmanışı

                                                                    
Mustafa SÖZLÜ


                                                               

 Mürsel TELLİCİ



                                                              

Hatice SARSILMAZ



                                                                   

 Sevsen AVAN


                                               
 Yücel TELLİCİ (Seyyahlar Grubu Yöneticisi)


Zaman zaman yazdığım yazılarda bir ana konu olmasına rağmen ben sadece o konuyu yazmıyorum. Bir dağ maceramı yazıyorsam bu sadece dağ faaliyetini anlatan bir rapor olmuyor. Yazıda ben hayatımın iki gününü somut olaylarla birlikte duygularımı yazıyorum.
                Bu seferki yazımı da iki bölümde okumak mümkün birinci bölüm dağa tırmanmadan bir gün önce gittiğim Bursa şehri ve Işıklar Askeri Lisesi anılarım; ikinci bölüm ise Uludağ zirve faaliyetine hazırlık ve zirve faaliyeti.
                Uludağ faaliyeti belli olur olmaz planlama ve hazırlık faaliyetine başladım. Yeğenim Yücel’in “ Birinci bölgeden çıkarak boş yere fazla yürümeyelim, volfram madeninden çıkalım” demesi ile rotayı buna göre oluşturduk. Harita ve Google Earth çalışmaları yaptım. İlk defa bir rehber olmaksızın kendimiz bir zirve faaliyeti gerçekleştirecektik, bu da ayrıca bir heyecan yaratıyordu.
                Farklı noktalardan rota çalışmalarım: Biz önce kırmızı rota, sonra sarı rota ve en sonunda ince kırmızı rotayı takip ettik.




YOLCULUK
Her zaman olduğu gibi tırmanılacak şehre otobüsle ulaşmam gerekiyordu. İsminin de yaptığı olumlu çağrışımla Bursa Uludağ firmasından 40.00 TL. ye 28 Ağustosu 29 Ağustosa bağlayan gece saat 01.00 otobüsüne biletimi aldım. Karşıyaka’dan beni alacak servisin ancak telefonla eşimin aramasından sonra gelmesi dışında bir sıkıntı yoktu. Başka bir otobüs firmasından, ilk defa duyduğum bir firmaydı Buzlu Turizm, bilet alan iki genç iki evlinin de servisi gelmemiş otobüslerini kaçırmak üzereydiler. Benim servis gelince gençleri kendi oğlum kızım gibi gösterdim. Zirveye başlamadan bir iyilik yapmak bana da iyi geldi. Otogara varınca ayrı ayrı defalarca “Allah razı olsun” diyerek koşturdular, zira saat bire sekiz vardı.

BURSA VE IŞIKLAR ASKERİ LİSESİ
Normal bir seyahatin sonunda Bursa otogarına vardık. Saat sabah 06.15.
Şehir merkezine ulaşabilmem için belediye otobüslerine binmeye karar verdim. 96 numaralı otobüsün Tophane’den geçtiğini öğrendim. Otomatik gişelerden bilet alabilmek için kâğıt para gerekiyordu. Bende de en küçük kâğıt para 50.00 TL vardı ve makine para üstü vermiyordu. Otobüse binerken birine rica etmeye karar verdim, bozuk 2,5 liram vardı. Durakta bir genç vardı, ben ona o da bana bakıyordu. Biraz yaklaştım ve “İsmail merhaba, Günaydın” dedim. Şaşırdı, “Günaydın Hocam”. Kadıköy Halk Eğitimden Rusça öğrencim İsmail Sevim. “Hocam nasılsınız çok şaşırdım Bursa’da ne yapıyorsunuz, İsmimi hatırlamanıza çok sevindim.” dedi. Ben de “Elbette hatırlıyorum İsmail Sevim.” İyice şaşırdı. Emekli olduktan sonra iyi ki Rusça öğretmenliği yapmışım. O kadar çok değerli dost kazandım ki. Elbette İsmail’in biletinden faydalanarak, beraber onun ineceği yere kadar gittik, sonra vedalaştık. 

Ben de Orduevinin yanındaki durakta indim, ordu evine gittim ve sırt çantamı vestiyere bıraktım, sanırım saat daha 07.00 civarıydı, sokaklar bomboştu. Dört yıl lise hayatımın geçtiği Bursa’da ilk defa sabahın yedisinde Bursa’nın tarihi mahallesinde, kale içinde hoş evlerin arasında gezindim. İnsanlarla selamlaştım. Şehir çok büyümüş ve çok göç almıştı; Ancak bu sokakların insanları yine değişmemişti; aksakallı dedelerin yerine garip sakallı şalvarlı dedeleri, başörtülü hanım teyzelerin yerine hepsi bir örnek süslü türbanlı ama olmazsa olmaz hepsi türban üstü gözlüklü hanımları saymazsak.
Ara sokaklarda uzun süre dolaştıktan sonra Altıparmak caddesine, gençliğimizin geçtiği caddeye indim. Askeri lisede okurken, pek ara sokaklara girmezdik, genelde bu cadde üzerinde gezerdik. Değişmeyen her binayı gördüğümde okul anılarım canlandı. Heykel demek Bursa demek. Tayyare sineması tayyare kültür merkezi olmuş; ama ne güzel duruyor. Ne filimler ve konserler seyretmiştim. Kimi normal, kimi muzırJ). Ahmet Vefik Paşa tiyatrosu. Hayatımın en çok oyununu seyrettiğim tiyatro. Setbaşı birahaneleri, bira içerken yakalandığımız yer, çünkü alkollü içecekler okul dışı bile olsa yasaktı. Set başı köprüsü, yukarı çıkarken sol yamacında köprüden aşağı düşen bir çocuğu kurtarmak isterken, çocuğu kurtaran ancak kendisi düşüp şehit olan bir Işıklarlı’nın isim plaketi vardı. O yamacı yıkıp bir bina yapmışlar, fakat duvarda plaket yok olmuş. Yıllar sonra şu andaki şehit isimlerinin yok olacağı gibi. Vefasız bir milletin vefasız çocuklarıyız. Dünü unut bugüne bak. Bak bakabilirsen. Bakamadığımız ortada. İster Rusya ister diğer batılı ülkelere gittiğimiz de o topraklarda bin yıl önce yaşamış, ülkesine faydalı olmuş insanların hatıralarına nasıl saygı duyulduğunu görüyoruz. Hepimize yazıklar olsun demekten başka yapacak bir şey yok.
Setbaşı’ndan yukarı doğru çıkarken bir an yolu şaşırdığımı zannettim. O kadar çok değişmişti ki, her taraf apartman olmuştu. Açık namazgâh vardı göremedim. Ara sokaklara şöyle bir baktım, o zamanlar 12 Eylül öncesi duvarlar genelde sol sloganlarla doluydu.
Sonra okula yaklaştım, dış bahçeyi ve yolun hemen kenarındaki o iki katlı evi gördüm. Bahçeye oturur ve eve bakardık, evi ne yapalım evde güzel kızlar vardı. Bu konuda Kuleli kadar şanslı değildik, ne yapalım.
Nizamiyede görevli askerlere okulu ziyaret etmek istediğimi söyledim. Bir ziyaretçi kartı ve bir refakatçi sözleşmeli er verdiler. Sadece cephe fotoğrafları çekebileceğimi söylediler. Okulu tadilata almışlar, her tarafta inşaat çalışmaları var. Baba evinden 15 yaşında ayrılıp geldiğim ve hayatımın, gençliğimim dört yılının geçtiği okulumdayım. Ancak o kapatıldı. Hem de dinci bir kalkışma yüzünden daha az dinci olduklarını söyleyenler tarafından. Okullar eğitim yerleridir ve eğitimin iki amacı vardır. Birincisi ihtiyaç duyduğunuz üretim ve hizmet alanlarına iş gücü kazandırmak; İkincisi ise ülke ideolojisi doğrultusunda insan yetiştirmektir. Yani okullar siz ne isterseniz onu yetiştirir. Hani Askerlik mantıksızlık der de, uydurduğunuz cezalı tank hikâyesini anlatırsınız ya. Efendim tank ateş etmemiş de o yüzden bu tepede bırakılmış da filan … Asıl mantıksızlık buradan çıkan insanı beğenmeyip okulun maddi varlığına ceza vermek ve onu kapatmak. Ne yaparsın, o dededen alınan kin bir türlü bitmiyor.
Ben ninemden muhabbet, dedemden kin almışım,
Çini bir kâse kadar başkadır içim, dışım.
Elini öpmek için yalvarsa da bakışım,
Isır diye tepinir gözlerimin bebeği...(F.N.Çamlıbel)

En büyük üzüntülerimden birini iç bahçedeki Işıklar Marşının yazıldığı kaideyi göremeyince yaşadım. ‘Vefasızlığın bu kadarına pes!!” dedim. “Allah belanızı versin”, belki de verdi dedim.


Yağdıkça Bu İrfan Ocağında Bize Nurlar
İman Taşıyan Kalplerimiz Azimle Çarpar
Ati İçin Her Sinede Bir Şanlı Emel Var
Feyz İle Bütün Ülkeye Şan Verdi Işıklar

Hepimizde Vatan Sevgisi Yurt Sevgisi Vardır
Her Geçtiğimiz Yolda Terakki İzi Vardır.

                      Binaların içine giremeyeceğim söylendiği için etrafı dolaştık. Durumdan dolayı hüzünlü, yıllar sonra okulumu gördüğüm için mutluydum.
                      Askerlere teşekkür ettim ve ayrıldım.
                      Yine sokak aralarından aşağıya Yeşil Türbeye kadar indim. Okulda sular akmadığı zaman bizi getirdikleri Yeşil Hamamının yeni halini gördüm.
                      Yeşil Türbe ve yeşil camiini gezdim. Askeri lise yıllarında olduğu gibi iki rekât nafile namazı kıldım. Hafta sonları ara sıra da olsa farklı camilerde namaz kılardık. Zaman zaman da biramızı içerdik. Ne namaz kıldık diye FETÖ’cü olduk, ne bira içtik diye dinsiz olduk. Ama bunları ne o tarafa ne bu tarafa anlatamadık.
                      Tekrar Altıparmak caddesine çıktım ve aşağıya doğru yürüdüm, ulu camiyi gezdim, İpek Handa 8.00 TL ye güzel bir kahvaltı yaptım ve orduevine çıktım, sırt çantamı aldım.




TIRMANIŞA HAZIRLIK

                      Bursa’dan Uludağ’a çıkmak istiyorsanız ve özel aracınız yoksa iki alternatif var gibi görünse de tek alternatif var. Otostopu bir alternatif olarak saymıyorum. Birkaç kişi ile görüştüm. Bu konuda dağa çıkanların pek istekli olmadıklarını söylediler.
                      Birinci alternatif Uludağ minibüsleri: 6-7 kişi olunca kalktıklarını söylediler.
                      İkinci alternatif Uludağ taksi: 4 kişi olunca kalkıyor. Kişi başı 20 TL
                      Neden tek alternatif, çünkü yaz aylarında, hele ki, öğleden sonra Uludağ’a çıkmak isteyen üç kişi daha bulamıyorsunuz. İşiniz şansa kalmış. Dördüncüyü bulunca hiç kimse hadi biraz daha bekleyelim de altıya tamamlayalım demiyor. Böylece tek alternatif Uludağ taksi.
                      Taksi durağı ve minibüs durağı Tophane de Osman Gazi, Orhan Gazi Türbelerinin karşısında. Yaklaşık 2,5 saat durakta oturdum. Sadece bir kişi daha vardı. Kurbanlık sürüsünün yanına çıkmak isteyen bir çoban ve ben. Üçüncüyü bulmak bile mümkün değilken, dağdan taksi isteyen birileri çıktı da 20’şer lira verip yola çıktık. Orada beklediğim süre içinde her zaman olduğu gibi şoförlerle sohbet ettik. Konular belli ya ülke yönetimi, yani siyaset ya da din. Bu sefer konumuz tasavvuf ve dindi. Bir dakika önce hangi şarabın daha kaliteli olduğunu tartışan, şarap şişesinin yatay saklanması gerektiğini konuşan arkadaşlar. Bir dakika sonra namaz kılmanın mı yoksa Allah aşkı ile kendinden geçmenin mi doğru olduğunu tartışıyorlardı. Güzel sohbetti. Yol boyunca da çoban arkadaştan güzel kuzu pişirme tarifleri ve diğer çobanların nasıl ahlaksızlık yaptığı,  iğnelerle hayvanları yağlandırıp sattıkları derslerini dinledim. Faydalı oldu.
                      Birinci oteller bölgesine geldim, yolun sol tarafında büyük bir inşaat var, otopark yapılıyormuş.
                      Orduevine giriş yaptım. Üzerimi değiştirdim. Yürüyüş kıyafetlerini giydim, batonlarımı aldım ve yarın sabahki rotanın başlangıcının keşfini yapmaya gittim. İyi ki gitmişim yoksa sabah daha dik bir yerden çıkacakmışız.
                      Birinci oteller bölgesinden ikinci oteller bölgesine kadar yürüdüm. Oteller bölgesinin içinden devam ederek son oteli geçtim asfalt yolun bitiminde sol aşağıya doğru bir yol uzanıyor. Haritalarda ve Google earth de Bursa Uludağ yolu olarak görüle yer burası, yani Volfram tesislerine çıkan yol burası. Yola sağdan devam ederseniz Volfram cafe’ye varıyorsunuz, içerde bana sakın soru sorma diye bakan bir iki tip var; Siz de haliyle sormuyorsunuz. Ben de öyle yaptım. Orada dağa çıkışın daha dik olduğunu ve dere geçmek gerektiğini gördüm. Tekrar geriye döndüm ve arap turistleri ATV ile gezdiren bir rehbere volfram tesisine nasıl gidebileceğimi sordum. Biraz önce gördüğüm yolu tarif etti. Yola devam ettim ve açık olan demir kapıyı görünce doğru rota olduğunu anladım. Bu arada Volfram tesisine araba ile girilmiyor sözü tamamen hikâye; millet yol olsa zirveye araba ile çıkacak, bunu bir gün sonra daha iyi anlayacağız. Hava soğuk ve sis neredeyse dağın zirvesinden eteğine kadar kapatmış. Keşiş tepeyi görmek mümkün değil. Yarın bu saatler böyle olursa dönüş sıkıntılı olabilir. Rotanın başlangıcını gördükten sonra otele geri dönüşe geçtim.

                      Özellikle ikinci bölgedeki otellerin tamamı açık ve her taraf arap turist dolu. Tesettürün her türlüsünü görmek mümkün. Serin havanın tadını çıkartıyorlar.
                      Yaklaşık 10 kilometrelik bir yürüyüş oldu. Bursa içinde yaptığım 10 kilometreyi de sayarsak, bugün toplam 20 Km. yürüyüş yapmış oldum.


                      Orduevine geldim, üstümü değiştim ve akşam yemeğine indim. Salonda neredeyse kimse yok. Kimse kimseyle konuşmuyor. Merhaba, İyi akşamlar gibi bir söz yok. Ya buraya ne kadar selamsız varsa onlar gelmiş, y da artık hiç kimse birbiriyle selamlaşmıyor. Ancak şunu da teslim etmek gerekir ki, kolaylık sağlama konusunda herkes yardımcı oluyor. Bugüne kadar hiç bu kadar rahat bu tesislerden faydalanmamıştım.
                      Saat 20.00 gibi istirahate çekildim.

ZİRVE GÜNÜ
                      Saat 05.30 da kalktım. Gökyüzünde ince bir hilal vardı ve yıldızlar görünüyordu.
                      Hazır makarnaya biraz sıcak su kattım, sabah sabah biraz zor oldu ama, karbonhidrat için katlandım. Bir bardak çay içtim. Bu arada güneşin kızıllığı ortalığı aydınlatmaya başlamıştı. Yürüyüş kıyafetlerini giydim, güneş kremini sürdüm. Aydos tırmanışından yeterli dersi çıkarmıştım. 3 litre suyu bu sefer eksiksiz aldım. Otelden çıkış yapmak üzere resepsiyona indim. Hiç kimse yoktu. “Oğlummm, Askerrrr, Görevliii” gibi seslenmelerime ses veren olmadı. Bir yazı yazdım, anahtarla birlikte resepsiyona bıraktım.
                      Dışarı çıktım. Artık hava aydınlanmıştı. Arkadaşları beklemeye başladım.
                      Tam zamanında geldiler.
                      Yücel TELLİCİ Seyyahlar grubunun yöneticisi
                      Mürsel TELLİCİ
                      Hatice SARSILMAZ
                      Sevsen AVAN
                      Jandarmaya kaydımızı yaptırdık. Görevli uzman ilgi gösterdi ve “Ne olursa, ufak bir şey bile olsa haber verin yardımcı oluruz” dedi. “Dağda başka grup ya da kişi var mı” dedim. Bizden başka kimse olmadığını söyledi. Bayramlarını kutladık ve çıktık. Dağa çıktığımızda öyle olmadığını gördük. Birçok grup vardı. Kayıt yaptırmadan dağa çıkıyorlardı. Hâlbuki bu bizim lehimize bir şey. Döndüğünüzü haber vermediğinizde ya da dönemediğinizde verdiğiniz cep telefonlarından sizi arıyorlar, ulaşamazlarsa iz takibi yapabiliyorlar. Doğaldır ki, dönünce uğrayıp bunu bildirmeniz gerekir.
                      Arabayı ikinci oteller bölgesinde çıkıştaki otellerden biri olan Karinna otelin önüne bıraktık.
                      Hava dünün aksine açık ve sıcak olacak gibiydi. http://www.mountain-forecast.com/

 
                    
                      
ZİRVE FAALİYETİ
                       Saat 06.30 da 1800 metre rakımdan yürüyüşe başladık.
                       Orman içinde başlayan yürüyüşümüz yarım saat sonra açık alanda devam etti.
                       Yürüyüşün birinci kısmı dağa yaklaşma yürüyüşü oldu Tempomuz oldukça düşüktü ama zevkli bir yürüyüştü.
                       08.30 da yaklaşık 6 kilometre yürüyerek 2100 metre rakımda Volfram tesislerine vardık.


                      

                       Tesislere geldiğimizde araçla buraya kadar çıkılabildiğini gördük. Yukarıda tırmanan altı kişi gördük. Kısa bir moladan sonra tırmanmaya başladık.
                       Yaklaşık bir saatlik bir süre içerisinde 2100 metre rakımdan 2432 metre rakıma 1,5 kilometrelik bir yürüyüşle kapı tırmanışını gerçekleştirdik ve kapıdan geçerek Rasat düzünü gördük.
                       Zirve sanki görünen en yüksek yer gibi düşündük ama Yücel herkesin sevincini kursağında bıraktı. Zirvenin daha geride olduğunu söyledi.
                      
                      

                       Kapıdan geçtikten sonra yaklaşık iki saat süren büyük kısmı çok az bir eğimle 4 kilometre devam eden yürüyüşten sonra saat 11.30’da üzerinde bayrak dalgalanan Uludağ zirvenin eteklerine geldik.
                      


                       Bizden yaklaşık bir saat önde olan altı kişilik grubu yakalamıştık. Biz yavaştık ama onlar bizden daha yavaştı. Muhtemelen İranlı dağcılardı 4 kadın ve 2 erkek. Kadın dağcılar hepsi de topuklarına kadar uzanan pardösü giymişlerdi ve elbette başları kapalıydı. Çok güzel tırmanıyorlardı. Erkeklerden biri Türk rehberdi. Zirvede birbirimizi tebrik ettik ve bayramımızı kutladık.
                       Üzerimizdeki kısmen terden ıslanmış olan kıyafetlerimizi kuruları ile değiştirdik.
                       Bayrağımızı açtık, resimler çekildi.
                       Zirve defterini yazdık ve imzaladık.
                       Yarım saat dinlendik, bir şeyler atıştırdık ve saat 12.00’de dönüşe geçtik. Her zaman olduğu gibi dönüş oldukça zorlayıcıydı. Yürü yürü bitmek bilmedi.
                       Dönüş yolunda birçok dağcı ve yürüyüşçü ile karşılaştık. Bugüne kadar hiç bu kadar bayram kutladığımı hatırlamıyorum. İnsanlar birbirinin bayramını kutladıkça mutlu oluyorlardı.
                       Yol uzadıkça ayaklarda ve dizlerde ağrılar başladı. Bugüne kadar en rahat bitirdiğim zirve faaliyeti oldu.
                       Yaklaşık dört saatlik bir yürüyüşten sonra arabanın yanına ulaştık.
                       Rehbersiz olarak ilk zirve faaliyetimizi gerçekleştirmiştik.
                       Orduevine uğradım çıkışımı yaptım. Yücel jandarmaya dönüşümüzü bildirdi.
DÖNÜŞ
                       Uludağ Bursa yolunda çay ve atıştırma molası verdik. 3 adet çiftli sahanda yağda yumurta, birisi sucuklu, iki normal yarım ekmeğe tost ve 11 küçük ve bir büyük çaya toplam 30 lira verdik. Burada mı yaşasakJ)
                       Arkadaşlarım beni Bursa otogarına bıraktı ve İstanbul’a devam ettiler.
                       Ben de yine beş saatlik bir yolculukla gece saat 02.00’de eve geldim.
                       Güzel bir faaliyeti, yeni dostlar edinerek, eski dostlarla tekrar görüşerek bitirdik. Bu güzel anlar için herkese çok teşekkürler. Biz de Bayramımızı böyle kutladık. Tekrar herkesin 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu Sefer Lviv Dedik

Malzeme Kontrol Çizelgesi

Medea Heykeli