Uludağ 30 Ağustos Zafer Tırmanışı
Yücel TELLİCİ (Seyyahlar Grubu Yöneticisi)
Zaman zaman yazdığım yazılarda bir ana konu olmasına rağmen
ben sadece o konuyu yazmıyorum. Bir dağ maceramı yazıyorsam bu sadece dağ
faaliyetini anlatan bir rapor olmuyor. Yazıda ben hayatımın iki gününü somut
olaylarla birlikte duygularımı yazıyorum.
Bu seferki yazımı da iki bölümde
okumak mümkün birinci bölüm dağa tırmanmadan bir gün önce gittiğim Bursa şehri
ve Işıklar Askeri Lisesi anılarım; ikinci bölüm ise Uludağ zirve faaliyetine
hazırlık ve zirve faaliyeti.
Uludağ faaliyeti belli olur
olmaz planlama ve hazırlık faaliyetine başladım. Yeğenim Yücel’in “ Birinci
bölgeden çıkarak boş yere fazla yürümeyelim, volfram madeninden çıkalım” demesi
ile rotayı buna göre oluşturduk. Harita ve Google Earth çalışmaları yaptım. İlk
defa bir rehber olmaksızın kendimiz bir zirve faaliyeti gerçekleştirecektik, bu
da ayrıca bir heyecan yaratıyordu.
Farklı noktalardan rota
çalışmalarım: Biz önce kırmızı rota, sonra sarı rota ve en sonunda ince kırmızı rotayı takip ettik.
YOLCULUK
Her zaman olduğu gibi tırmanılacak şehre otobüsle ulaşmam
gerekiyordu. İsminin de yaptığı olumlu çağrışımla Bursa Uludağ firmasından
40.00 TL. ye 28 Ağustosu 29 Ağustosa bağlayan gece saat 01.00 otobüsüne
biletimi aldım. Karşıyaka’dan beni alacak servisin ancak telefonla eşimin
aramasından sonra gelmesi dışında bir sıkıntı yoktu. Başka bir otobüs
firmasından, ilk defa duyduğum bir firmaydı Buzlu Turizm, bilet alan iki genç
iki evlinin de servisi gelmemiş otobüslerini kaçırmak üzereydiler. Benim servis
gelince gençleri kendi oğlum kızım gibi gösterdim. Zirveye başlamadan bir
iyilik yapmak bana da iyi geldi. Otogara varınca ayrı ayrı defalarca “Allah
razı olsun” diyerek koşturdular, zira saat bire sekiz vardı.
BURSA VE IŞIKLAR ASKERİ
LİSESİ
Normal bir seyahatin sonunda Bursa otogarına vardık. Saat
sabah 06.15.
Şehir merkezine ulaşabilmem için belediye otobüslerine
binmeye karar verdim. 96 numaralı otobüsün Tophane’den geçtiğini öğrendim.
Otomatik gişelerden bilet alabilmek için kâğıt para gerekiyordu. Bende de en
küçük kâğıt para 50.00 TL vardı ve makine para üstü vermiyordu. Otobüse
binerken birine rica etmeye karar verdim, bozuk 2,5 liram vardı. Durakta bir
genç vardı, ben ona o da bana bakıyordu. Biraz yaklaştım ve “İsmail merhaba,
Günaydın” dedim. Şaşırdı, “Günaydın Hocam”. Kadıköy Halk Eğitimden Rusça
öğrencim İsmail Sevim. “Hocam nasılsınız çok şaşırdım Bursa’da ne yapıyorsunuz,
İsmimi hatırlamanıza çok sevindim.” dedi. Ben de “Elbette hatırlıyorum İsmail
Sevim.” İyice şaşırdı. Emekli olduktan sonra iyi ki Rusça öğretmenliği
yapmışım. O kadar çok değerli dost kazandım ki. Elbette İsmail’in biletinden
faydalanarak, beraber onun ineceği yere kadar gittik, sonra vedalaştık.
Ben de Orduevinin yanındaki durakta indim, ordu evine
gittim ve sırt çantamı vestiyere bıraktım, sanırım saat daha 07.00 civarıydı,
sokaklar bomboştu. Dört yıl lise hayatımın geçtiği Bursa’da ilk defa sabahın
yedisinde Bursa’nın tarihi mahallesinde, kale içinde hoş evlerin arasında
gezindim. İnsanlarla selamlaştım. Şehir çok büyümüş ve çok göç almıştı; Ancak
bu sokakların insanları yine değişmemişti; aksakallı dedelerin yerine garip
sakallı şalvarlı dedeleri, başörtülü hanım teyzelerin yerine hepsi bir örnek
süslü türbanlı ama olmazsa olmaz hepsi türban üstü gözlüklü hanımları
saymazsak.
Ara sokaklarda uzun süre dolaştıktan sonra Altıparmak
caddesine, gençliğimizin geçtiği caddeye indim. Askeri lisede okurken, pek ara
sokaklara girmezdik, genelde bu cadde üzerinde gezerdik. Değişmeyen her binayı
gördüğümde okul anılarım canlandı. Heykel demek Bursa demek. Tayyare sineması
tayyare kültür merkezi olmuş; ama ne güzel duruyor. Ne filimler ve konserler
seyretmiştim. Kimi normal, kimi muzırJ). Ahmet Vefik
Paşa tiyatrosu. Hayatımın en çok oyununu seyrettiğim tiyatro. Setbaşı
birahaneleri, bira içerken yakalandığımız yer, çünkü alkollü içecekler okul
dışı bile olsa yasaktı. Set başı köprüsü, yukarı çıkarken sol yamacında
köprüden aşağı düşen bir çocuğu kurtarmak isterken, çocuğu kurtaran ancak
kendisi düşüp şehit olan bir Işıklarlı’nın isim plaketi vardı. O yamacı yıkıp
bir bina yapmışlar, fakat duvarda plaket yok olmuş. Yıllar sonra şu andaki
şehit isimlerinin yok olacağı gibi. Vefasız bir milletin vefasız çocuklarıyız.
Dünü unut bugüne bak. Bak bakabilirsen. Bakamadığımız ortada. İster Rusya ister
diğer batılı ülkelere gittiğimiz de o topraklarda bin yıl önce yaşamış,
ülkesine faydalı olmuş insanların hatıralarına nasıl saygı duyulduğunu
görüyoruz. Hepimize yazıklar olsun demekten başka yapacak bir şey yok.
Setbaşı’ndan yukarı doğru çıkarken bir an yolu şaşırdığımı
zannettim. O kadar çok değişmişti ki, her taraf apartman olmuştu. Açık namazgâh
vardı göremedim. Ara sokaklara şöyle bir baktım, o zamanlar 12 Eylül öncesi
duvarlar genelde sol sloganlarla doluydu.
Sonra okula yaklaştım, dış bahçeyi ve yolun hemen
kenarındaki o iki katlı evi gördüm. Bahçeye oturur ve eve bakardık, evi ne
yapalım evde güzel kızlar vardı. Bu konuda Kuleli kadar şanslı değildik, ne
yapalım.
Nizamiyede görevli askerlere okulu ziyaret etmek istediğimi
söyledim. Bir ziyaretçi kartı ve bir refakatçi sözleşmeli er verdiler. Sadece
cephe fotoğrafları çekebileceğimi söylediler. Okulu tadilata almışlar, her
tarafta inşaat çalışmaları var. Baba evinden 15 yaşında ayrılıp geldiğim ve
hayatımın, gençliğimim dört yılının geçtiği okulumdayım. Ancak o kapatıldı. Hem
de dinci bir kalkışma yüzünden daha az dinci olduklarını söyleyenler
tarafından. Okullar eğitim yerleridir ve eğitimin iki amacı vardır. Birincisi
ihtiyaç duyduğunuz üretim ve hizmet alanlarına iş gücü kazandırmak; İkincisi
ise ülke ideolojisi doğrultusunda insan yetiştirmektir. Yani okullar siz ne
isterseniz onu yetiştirir. Hani Askerlik mantıksızlık der de, uydurduğunuz
cezalı tank hikâyesini anlatırsınız ya. Efendim tank ateş etmemiş de o yüzden
bu tepede bırakılmış da filan … Asıl mantıksızlık buradan çıkan insanı
beğenmeyip okulun maddi varlığına ceza vermek ve onu kapatmak. Ne yaparsın, o
dededen alınan kin bir türlü bitmiyor.
Ben ninemden muhabbet, dedemden kin almışım,
Çini bir kâse kadar başkadır içim, dışım.
Elini öpmek için yalvarsa da bakışım,
Isır diye tepinir gözlerimin bebeği...(F.N.Çamlıbel)
En büyük üzüntülerimden birini iç bahçedeki Işıklar
Marşının yazıldığı kaideyi göremeyince yaşadım. ‘Vefasızlığın bu kadarına
pes!!” dedim. “Allah belanızı versin”, belki de verdi dedim.
Yağdıkça Bu İrfan Ocağında Bize Nurlar
İman Taşıyan Kalplerimiz Azimle Çarpar
Ati İçin Her Sinede Bir Şanlı Emel Var
Feyz İle Bütün Ülkeye Şan Verdi Işıklar
Hepimizde Vatan Sevgisi Yurt Sevgisi Vardır
Her Geçtiğimiz Yolda Terakki İzi Vardır.
Binaların
içine giremeyeceğim söylendiği için etrafı dolaştık. Durumdan dolayı hüzünlü,
yıllar sonra okulumu gördüğüm için mutluydum.
Askerlere
teşekkür ettim ve ayrıldım.
Yine sokak
aralarından aşağıya Yeşil Türbeye kadar indim. Okulda sular akmadığı zaman bizi
getirdikleri Yeşil Hamamının yeni halini gördüm.
Yeşil Türbe
ve yeşil camiini gezdim. Askeri lise yıllarında olduğu gibi iki rekât nafile
namazı kıldım. Hafta sonları ara sıra da olsa farklı camilerde namaz kılardık.
Zaman zaman da biramızı içerdik. Ne namaz kıldık diye FETÖ’cü olduk, ne bira
içtik diye dinsiz olduk. Ama bunları ne o tarafa ne bu tarafa anlatamadık.
Tekrar
Altıparmak caddesine çıktım ve aşağıya doğru yürüdüm, ulu camiyi gezdim, İpek
Handa 8.00 TL ye güzel bir kahvaltı yaptım ve orduevine çıktım, sırt çantamı
aldım.
TIRMANIŞA HAZIRLIK
Bursa’dan
Uludağ’a çıkmak istiyorsanız ve özel aracınız yoksa iki alternatif var gibi
görünse de tek alternatif var. Otostopu bir alternatif olarak saymıyorum.
Birkaç kişi ile görüştüm. Bu konuda dağa çıkanların pek istekli olmadıklarını
söylediler.
Birinci
alternatif Uludağ minibüsleri: 6-7 kişi olunca kalktıklarını söylediler.
İkinci
alternatif Uludağ taksi: 4 kişi olunca kalkıyor. Kişi başı 20 TL
Neden tek
alternatif, çünkü yaz aylarında, hele ki, öğleden sonra Uludağ’a çıkmak isteyen
üç kişi daha bulamıyorsunuz. İşiniz şansa kalmış. Dördüncüyü bulunca hiç kimse
hadi biraz daha bekleyelim de altıya tamamlayalım demiyor. Böylece tek
alternatif Uludağ taksi.
Taksi durağı
ve minibüs durağı Tophane de Osman Gazi, Orhan Gazi Türbelerinin karşısında.
Yaklaşık 2,5 saat durakta oturdum. Sadece bir kişi daha vardı. Kurbanlık
sürüsünün yanına çıkmak isteyen bir çoban ve ben. Üçüncüyü bulmak bile mümkün
değilken, dağdan taksi isteyen birileri çıktı da 20’şer lira verip yola çıktık.
Orada beklediğim süre içinde her zaman olduğu gibi şoförlerle sohbet ettik.
Konular belli ya ülke yönetimi, yani siyaset ya da din. Bu sefer konumuz
tasavvuf ve dindi. Bir dakika önce hangi şarabın daha kaliteli olduğunu
tartışan, şarap şişesinin yatay saklanması gerektiğini konuşan arkadaşlar. Bir
dakika sonra namaz kılmanın mı yoksa Allah aşkı ile kendinden geçmenin mi doğru
olduğunu tartışıyorlardı. Güzel sohbetti. Yol boyunca da çoban arkadaştan güzel
kuzu pişirme tarifleri ve diğer çobanların nasıl ahlaksızlık yaptığı, iğnelerle hayvanları yağlandırıp sattıkları
derslerini dinledim. Faydalı oldu.
Birinci
oteller bölgesine geldim, yolun sol tarafında büyük bir inşaat var, otopark
yapılıyormuş.
Orduevine
giriş yaptım. Üzerimi değiştirdim. Yürüyüş kıyafetlerini giydim, batonlarımı
aldım ve yarın sabahki rotanın başlangıcının keşfini yapmaya gittim. İyi ki
gitmişim yoksa sabah daha dik bir yerden çıkacakmışız.
Birinci
oteller bölgesinden ikinci oteller bölgesine kadar yürüdüm. Oteller bölgesinin
içinden devam ederek son oteli geçtim asfalt yolun bitiminde sol aşağıya doğru
bir yol uzanıyor. Haritalarda ve Google earth de Bursa Uludağ yolu olarak
görüle yer burası, yani Volfram tesislerine çıkan yol burası. Yola sağdan devam
ederseniz Volfram cafe’ye varıyorsunuz, içerde bana sakın soru sorma diye bakan
bir iki tip var; Siz de haliyle sormuyorsunuz. Ben de öyle yaptım. Orada dağa
çıkışın daha dik olduğunu ve dere geçmek gerektiğini gördüm. Tekrar geriye
döndüm ve arap turistleri ATV ile gezdiren bir rehbere volfram tesisine nasıl
gidebileceğimi sordum. Biraz önce gördüğüm yolu tarif etti. Yola devam ettim ve
açık olan demir kapıyı görünce doğru rota olduğunu anladım. Bu arada Volfram
tesisine araba ile girilmiyor sözü tamamen hikâye; millet yol olsa zirveye
araba ile çıkacak, bunu bir gün sonra daha iyi anlayacağız. Hava soğuk ve sis
neredeyse dağın zirvesinden eteğine kadar kapatmış. Keşiş tepeyi görmek mümkün
değil. Yarın bu saatler böyle olursa dönüş sıkıntılı olabilir. Rotanın
başlangıcını gördükten sonra otele geri dönüşe geçtim.
Özellikle
ikinci bölgedeki otellerin tamamı açık ve her taraf arap turist dolu.
Tesettürün her türlüsünü görmek mümkün. Serin havanın tadını çıkartıyorlar.
Yaklaşık 10
kilometrelik bir yürüyüş oldu. Bursa içinde yaptığım 10 kilometreyi de
sayarsak, bugün toplam 20 Km. yürüyüş yapmış oldum.
Orduevine
geldim, üstümü değiştim ve akşam yemeğine indim. Salonda neredeyse kimse yok.
Kimse kimseyle konuşmuyor. Merhaba, İyi akşamlar gibi bir söz yok. Ya buraya ne
kadar selamsız varsa onlar gelmiş, y da artık hiç kimse birbiriyle
selamlaşmıyor. Ancak şunu da teslim etmek gerekir ki, kolaylık sağlama
konusunda herkes yardımcı oluyor. Bugüne kadar hiç bu kadar rahat bu
tesislerden faydalanmamıştım.
Saat 20.00
gibi istirahate çekildim.
ZİRVE GÜNÜ
Saat 05.30
da kalktım. Gökyüzünde ince bir hilal vardı ve yıldızlar görünüyordu.
Hazır
makarnaya biraz sıcak su kattım, sabah sabah biraz zor oldu ama, karbonhidrat
için katlandım. Bir bardak çay içtim. Bu arada güneşin kızıllığı ortalığı
aydınlatmaya başlamıştı. Yürüyüş kıyafetlerini giydim, güneş kremini sürdüm.
Aydos tırmanışından yeterli dersi çıkarmıştım. 3 litre suyu bu sefer eksiksiz
aldım. Otelden çıkış yapmak üzere resepsiyona indim. Hiç kimse yoktu. “Oğlummm,
Askerrrr, Görevliii” gibi seslenmelerime ses veren olmadı. Bir yazı yazdım,
anahtarla birlikte resepsiyona bıraktım.
Dışarı
çıktım. Artık hava aydınlanmıştı. Arkadaşları beklemeye başladım.
Tam
zamanında geldiler.
Yücel
TELLİCİ Seyyahlar grubunun yöneticisi
Mürsel
TELLİCİ
Hatice
SARSILMAZ
Sevsen AVAN
Jandarmaya
kaydımızı yaptırdık. Görevli uzman ilgi gösterdi ve “Ne olursa, ufak bir şey
bile olsa haber verin yardımcı oluruz” dedi. “Dağda başka grup ya da kişi var
mı” dedim. Bizden başka kimse olmadığını söyledi. Bayramlarını kutladık ve
çıktık. Dağa çıktığımızda öyle olmadığını gördük. Birçok grup vardı. Kayıt
yaptırmadan dağa çıkıyorlardı. Hâlbuki bu bizim lehimize bir şey. Döndüğünüzü
haber vermediğinizde ya da dönemediğinizde verdiğiniz cep telefonlarından sizi
arıyorlar, ulaşamazlarsa iz takibi yapabiliyorlar. Doğaldır ki, dönünce uğrayıp
bunu bildirmeniz gerekir.
Arabayı
ikinci oteller bölgesinde çıkıştaki otellerden biri olan Karinna otelin önüne
bıraktık.
ZİRVE FAALİYETİ
Saat 06.30
da 1800 metre rakımdan yürüyüşe başladık.
Orman
içinde başlayan yürüyüşümüz yarım saat sonra açık alanda devam etti.
Yürüyüşün
birinci kısmı dağa yaklaşma yürüyüşü oldu Tempomuz oldukça düşüktü ama zevkli
bir yürüyüştü.
08.30 da yaklaşık
6 kilometre yürüyerek 2100 metre rakımda Volfram tesislerine vardık.
Tesislere
geldiğimizde araçla buraya kadar çıkılabildiğini gördük. Yukarıda tırmanan altı
kişi gördük. Kısa bir moladan sonra tırmanmaya başladık.
Yaklaşık
bir saatlik bir süre içerisinde 2100 metre rakımdan 2432 metre rakıma 1,5
kilometrelik bir yürüyüşle kapı tırmanışını gerçekleştirdik ve kapıdan geçerek
Rasat düzünü gördük.
Zirve sanki
görünen en yüksek yer gibi düşündük ama Yücel herkesin sevincini kursağında
bıraktı. Zirvenin daha geride olduğunu söyledi.
Kapıdan
geçtikten sonra yaklaşık iki saat süren büyük kısmı çok az bir eğimle 4
kilometre devam eden yürüyüşten sonra saat 11.30’da üzerinde bayrak dalgalanan Uludağ
zirvenin eteklerine geldik.
Bizden
yaklaşık bir saat önde olan altı kişilik grubu yakalamıştık. Biz yavaştık ama
onlar bizden daha yavaştı. Muhtemelen İranlı dağcılardı 4 kadın ve 2 erkek. Kadın
dağcılar hepsi de topuklarına kadar uzanan pardösü giymişlerdi ve elbette
başları kapalıydı. Çok güzel tırmanıyorlardı. Erkeklerden biri Türk rehberdi.
Zirvede birbirimizi tebrik ettik ve bayramımızı kutladık.
Üzerimizdeki
kısmen terden ıslanmış olan kıyafetlerimizi kuruları ile değiştirdik.
Bayrağımızı
açtık, resimler çekildi.
Zirve
defterini yazdık ve imzaladık.
Yarım saat
dinlendik, bir şeyler atıştırdık ve saat 12.00’de dönüşe geçtik. Her zaman
olduğu gibi dönüş oldukça zorlayıcıydı. Yürü yürü bitmek bilmedi.
Dönüş
yolunda birçok dağcı ve yürüyüşçü ile karşılaştık. Bugüne kadar hiç bu kadar
bayram kutladığımı hatırlamıyorum. İnsanlar birbirinin bayramını kutladıkça
mutlu oluyorlardı.
Yol
uzadıkça ayaklarda ve dizlerde ağrılar başladı. Bugüne kadar en rahat
bitirdiğim zirve faaliyeti oldu.
Yaklaşık dört
saatlik bir yürüyüşten sonra arabanın yanına ulaştık.
Rehbersiz
olarak ilk zirve faaliyetimizi gerçekleştirmiştik.
Orduevine
uğradım çıkışımı yaptım. Yücel jandarmaya dönüşümüzü bildirdi.
DÖNÜŞ
Uludağ
Bursa yolunda çay ve atıştırma molası verdik. 3 adet çiftli sahanda yağda
yumurta, birisi sucuklu, iki normal yarım ekmeğe tost ve 11 küçük ve bir büyük
çaya toplam 30 lira verdik. Burada mı yaşasakJ)
Arkadaşlarım
beni Bursa otogarına bıraktı ve İstanbul’a devam ettiler.
Ben de yine
beş saatlik bir yolculukla gece saat 02.00’de eve geldim.
Güzel bir
faaliyeti, yeni dostlar edinerek, eski dostlarla tekrar görüşerek bitirdik. Bu
güzel anlar için herkese çok teşekkürler. Biz de Bayramımızı böyle kutladık.
Tekrar herkesin 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder