Dedegül Tırmanışı (19-22 Mayıs 2017)

Çoğunlukla olduğu gibi yine bir dağ macerası etrafında hayatımdan üç günü sizlerle paylaşacağım.

Bu sene çıkacağım dağların planını aylar önceden yaptım, ancak her zaman olduğu gibi hayatın kendisinin bir akışı ve planı var ve genelde senin planın hayatın planına uymuyor. John Lennon'un Malum sözünü tekrar edelim   "Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir." Bir de “Sen plan yaparken, kader kıs kıs gülermiş.”var tabi.

Önce Dedegöl tırmanışı, ardından Nemrut ve Süphan Tırmanışı, Aladağlar Trans ve Mestia Svaneti Gürcistan gezi ve doğa yürüyüşleri. Şimdilik bir gerçekleşen bir iptal olan var, diğerlerine Allah Kerim.

Bu zamana kadar olan tırmanışlarda hep yeğenimle birlikte çadırı ya ortak kullanmıştık, ya da ben onun çadırını kullanmıştım. Artık bir çadır alma vakti gelmişti. Uzun araştırmalardan sonra ailemle birlikte kullanabileceğimiz büyüklükte bir çadır almaya karar verdim. Husky Burton 2-3 yeşil bir çadır aldım. İlk kurulum denemesini elbette evde yaptım. İçi çok geniş, kullanışlı, kurumu ve toplanması kolay çift katmanlı bir çadır.





Dedegöl Şenlik tırmanışının gerçekleştirileceği tarih olan 20 Mayıs tarihinde Eğirdir’de olmak için 19 Mayıs gece saat 24.00'de İsparta Petrol Turizm firması ile yolculuğa başladım. Sabah saat 06.30 gibi İsparta’ya vardık. Bilet satın alırken söylememişlerdi, bundan sonrasına servisle devam ediliyormuş, saat 07.30’a kadar otogarda bekledikten sonra hareket ettik. Bu arada Aydın ve Denizli’nin otogarlarını gördükten sonra burası gecekondu gibi kalmış.

Yağmurlu bir havada saat 07.30’da Eğirdir’e vardık. Büyük kamp çantası ve zirve çantası ile kulüp binasına doğru giderken bir çorbacıda İzmir DEDAK ekibini gördüm. Ben de içeri girdim ve orada sıcak bir çorba içtim. Daha sonra ETODOSD kulüp binasına geçtim. Belediyenin verdiği otobüsün 11.00’de hareket edeceğini söylediler. Benim tam da planıma uygundu, çünkü daha önce 3 sefer gelip gezemediğim Eğirdir’i rahat rahat gezebilecektim. Tabii ki evdeki hesap çarşıya uymadı, yağmurdan dolayı 3 saat kulüp binasında oturmak zorunda kaldım. Bu arada güzel şeyler de oldu, yeni iki arkadaşla ve federasyon eski başkanı Alaattin KARACA ile tanıştım.
 


            Hava durumu uygun olsaydı görmek istediğim yerleri bir başka şenliğe bıraktım.
            1.Eğirdir Gölü (Gölü elbette gördüm, ama etrafında şöyle bir dolaşamadım, bir ada varmış oraya yürüyemedim.
            2.Eğirdir Kalesi
            3.Hızır Bey Cami
4.Dündar Bey Medresesi
5.Aya Stefanos (Yeşil Ada) Kilisesi

            Gelecek sefere özel araçla gelebilirsem, Eğirdir’in etrafında çok güzel akarsu, kanyon, şelale ve mağaralar var, görmek istiyorum. Neden dağcılık yapıyorsun diyenlere verilecek cevaplardan biri; yani gönül sohbet ister kahve bahane.

            Kulüpte sevgili Ali KARAASLAN ve adının doğrusunu bir türlü öğrenemediğim deli dolu profesyonel kadın bir dağcı ile tanıştım. Kamp alanında da üçümüz çadırları yan yana kurduk. Ancak Ali’nin istekleri kendini bile sonunda beleşçiliği konusunda itiraf ettirdi. Kulakları çınlasın.

            Kampta su var, ancak ihtiyatlı olmak için 4 litre su ve çadırın altı için naylon aldım. Daha sonra kampta bazı arkadaşlarda özel çadır altı naylonları gördüm, almak gerekir.

            Saat 11.00’de hareket ettik, otobüs nerede ise doluydu. Önce Aksu’da durduk çay içtik, isteyenler yemeklerini yediler. Saat 12.30 gibi Melikler Yaylası kamp alanına vardık. Geçtiğimiz yıllara göre katılımcı sayısının az olduğu kurulan çadır sayısından belli oluyordu. Bunun nedenlerine kendimce yazının sonunda değineceğim.





           


İşte bu üç arkadaş yağmur altında birbirimize yardım ederek yaklaşık 10-15 dakikada üç çadırı kurduk ve malzemeleri içine attık. Sağ olsun Dağ Kardeşliği.

Günün geri kalanını güneş açtıkça etrafta gezerek, dağcı dostlarla tanışarak, görüşemediğimiz dostlarımızla dertleşerek, muhabbet ederek; yağmur başladıkça çadırlarda uyuklayarak geçirdik. ETUDOSD’un ikram ettiği akşam yemeğimi çadırda yedim, bazı arkadaşlar şikâyet etse de yemek lezzetliydi, çok yememek lazım tabii.



            Yemekten sonra toplantı yapıldı. Federasyon eski başkanı Alaattin KARACA konuştu, dernek başkanı faaliyetle ilgili bilgiler verdi, Mutlak Sessizliğin saat 22.00’de başlayacağını söyledi. Lafta kaldı elbette. Gece yarısına kadar gürültü devam etti. Yazının sonunda değineceğim.

            Saat 03.00’te telefonumun alarmı çaldı. Akşam hava kararmadan zirve çantamı, sıcak su dolu termosumu, çadırın geniş olması ve tek kalmamın rahatlığı ile bir köşeye tırmanış kıyafetlerimi hazırlamıştım. Ön hazırlıklar tamam olunca giyindim ve dışarı çıktım. Sıcak su ile kendime bir çay koydum, sevgili eşimin,  artık dağ sever bir kocası olmasını kanıksadığı için, hiç olmazsa doğru düzgün eve dönsün diye hazırladığı barlardan birini yedim.


(Fotoğraf bu etkinlikten değildir)

            Sonra başımı gökyüzüne kaldırdım. Ben hayatımda bu güne kadar böyle bir gökyüzü görmedim. Yüzümü güneye döndüm, hemen solumda incecik haliyle muhteşem bir Hilal vardı. Kuzeyden hemen arkamızdaki tepelerin ufkundan Dedegöl Dağının ufkuna doğru ışıl ışıl Samanyolu uzanıyordu. 15.5 milyar yıl önce bir patlamayla oluşan yaklaşık 400 milyar yıldızın bir kısmı gökyüzünde tablo gibi ışıldıyordu. Şehirlerin sahte ışıklarının körlettiği ve bizi evrende yalnızmışız gibi algılattığı dünyadan, evrende yalnız olmadığımızı yüzümüze çarpan gerçek dünyaya. Gördüğüm bu muhteşem görüntü, muhteşem sonsuzluk başlangıçta 1 Planck büyüklüğündeydi. Zaman buldukça Discovery science kanalında belgesel izlemenin faydaları: 1 Planck (Evrendeki en kısa mesafe, nicelik);
Matematiksel olarak: 1.616x10 üzeri eksi 35 metre. Bu mesafe, atomun trilyonlarca trilyonlarca ve trilyonlarca kez küçük boyutudur. İşte bu boyuttaki bir şey büyük patlama sonucunda saniyeler içerisinde neredeyse bu büyüklüğe erişti ve hala genişlemeye devam ediyor. Bir daha böyle bir gökyüzü görebilir miyim bilmiyorum. Birçok arkadaşım geç kalktığı ya da hiç kalkmadığı için bu muhteşem tabloyu göremedi.

            Birkaç kişi daha kalkmış ve büyük ateşin etrafında ısınıyordu. Ben de onlara katıldım. Ateş başında, gecenin ortasında, yıldızlar altında güzel bir sohbetti.

            Bu arada çorba hazır olmuştu. Büyük bir bardak çorba içtim. Sonra tırmanışta bu beni biraz rahatsız etti. Bundan sonra deli dolu dağcının öğüdünü tutacağım: Tırmanıştan önce sadece ılık çay, peynir ve zeytin.


            Tırmanış:
            Saat 04.00 de ilk 20 kişinin arasında tırmanmaya başladım. Başlangıçta yol 100-150 metre kadar aşağıya doğru devam ediyordu. Neredeyse başlangıç çizgisinden start alır gibi çıktık, tırmanışa başladık, hızımızı hiç düşürmedik. Sanki dağ şenliğinde değil de koşu yarışmasındaydık. Dağ şenliklerinin amacı mümkün olduğu kadar çok kişiyi zirveye ulaştırmak, dağı ve dağcılığı sevdirmek olmalı. İlk defa bir tırmanışı daha ilk yarım ve ya bir saatte bırakmayı düşündüm. Çok ince giyinmeme rağmen terlemeye başladım. Bir saat boyunca ne kıyafet değiştirme molası ne su molası yüksek tempo ile devam ettik. Bu genç arkadaşların hoşuna gitmiş olabilir, ancak böyle kendini denemeleri şenliklerde değil, özel gruplarda yapmak gerekir; ya da gruptan önce ayrı olarak çıkmak gerekir. Rehberimize Allah selamet versin ne diyelim.



            Birkaç kere dinlenmek için durdum, sonra grubu bıraktım, kendi tempomla tırmanışa devam ettim Arkamda Ankaralı dağcılardan Çetin OĞUZ beyi ve ekibi Tabanvay Kervanını gördüm. Onlarla birlikte tırmanışa devam ettim. Tempoları tam bana göreydi. Mükemmel bir tırmanış gerçekleştirdik. 4.5 saatte tırmanışı bitirdik. Hava -8/ -10 dereceydi. Özellikle sağ yandan rüzgâr estiğinde yüzümün sağ yanının donduğunu hissediyordum. Hava durumuna baktığım için ona göre giyinmiştim.

            Her zirvede benim iştahım farklı oluyor. Bazen yanıma az şey alıyorum, doymuyorum. Bazen çok şey alıyorum, boş yere taşıyorum. Bu sefer de dünyanın yiyeceğini, suyunu yanımda taşıdım, sadece meyve, salatalık ve havuç yedim. 3 litre suyun sadece bir litresini içtim dönene kadar. Havanın soğuk olmasının da etkisi olmalı. Yine de zorlayarak da olsa içmeliydim. Cezasını akşam biraz baş ağrısı olarak çektim. Suyu az içmeyi bu kadar hafif atlatmamın nedeni, sanırım bir gün önce oldukça fazla su içmemdi.

            Tırmanırken gün doğumu da oldukça güzeldi. Neyse ki tempomu buldum da tırmanışın tadını çıkardım.




İniş:
            Yaklaşık yarım saat dinlendikten ve zirve fotoğrafı çektirip, zirve defterini imzaladıktan sonra inişe geçtim. Her zaman olduğu gibi iniş daha zordu. Yorgunluk bir taraftan, dizlerimin ağrısı bir tarafından beni oldukça zorladı. Her seferinde bu son tırmanışım diyorum. Bir gün sonra yeni planlar yapmaya başlıyorum.

            Neredeyse tırmanış ve iniş rotasının tamamı toprakla karışık kayalık. Bu durumda özellikle inişi çok riskli hale getiriyor.

            İnişi 2,5 saatte tamamladım.

            10 dakika dinlenmeden sonra çadırı ve malzemeleri topladım.

            Dönüş:
            Dönüş biletini almamıştım. Her seferinde alıyordum, faaliyet erken bittiği zaman boş yere yorgun argın şehirlerde dolanıyordum. Eğirdir’de bilet bulamadım. İsparta’ya gitmek üzere minibüse bindim. Minibüste kamp çadırım kayboldu, kaybolması ve bulunması uzun hikâye. Otogara gittim, gece saat 24.00’e yine İsparta Petrol turizmden bilet aldım.

            Otogarda bizim deli dolu dağcıyı gördüm, O da İstanbul’a bilet bulamamış. Dört saat zamanımız vardı. O yemek yemişti, ben de bir şeyler yedim. Sinemaya bilet aldık. O çift kişilik bir koltuğa yattı uyudu, ben de filmi seyrettim. Ve İsparta’ya veda….


            Dedegöl şenliğinde bu sene dikkatimi çeken hususlardan bir tanesi geçtiğimiz yıllara oranla kampta namaz kılanların artmasıydı. Birkaç tane de türbanlı dağcı vardı. Bunda etkili olan sanırım belediyelerin dağcılık sporuna verdikleri önemin artması.

            Güzel görüntüler vardı, herkes birbirine saygılı gibi görünüyordu. Namaz kılan birisinin birkaç çadır ötesinde Cem Karaca “Ben feleğin şu çarkına çomak sokarım” diye haykırıyordu.

Gelecek yıllarda dikkat edilmesi gereken Hususlar:

Geçtiğimiz yıllarda da saat 22.00 den sonra kısmen gürültü olurdu, ama hiç bu kadar abartıldığını ve normal hale geldiğini görmemiştim

Normalde dağcılar tırmanış günü alkol almazlar. Bu sefer sanki burası bir dağcılık şenliği değil, bir eğlence kampıydı. Çadırların yanına kusanlar vardı. Buna kesinlikle önlem alınmalı. Bu kişiler derhal kamp dışına çıkarılmalı. Dağa çıkanların sayısı gelenlerin üçte ikisi kadardı

Son olarak kamp alanı içerisindeki araç sayısı gün geçtikçe artmakta, piknik alanı gibi herkes arabasını çadırın yanına çekmekte ve bangır bangır müzik dinlemektedir. Araçlar için uygun bir yer ayarlanmalı ve kesinlikle kamp içine sokulmamalıdır. Bu konuda kolluk kuvvetinden faydalanılmalı, etkinlik öncesi mutlaka duyurulmalıdır.

Yeni bir macerada buluşmak dileğiyle….



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu Sefer Lviv Dedik

Malzeme Kontrol Çizelgesi

Medea Heykeli