Bugün günlerden Orhan Kemal


Bugün günlerden Orhan Kemal’di.

Ne zaman yabancı bir şehre gitmeye karar versem, önce o şehirde peşine düşeceğim bir yazar ya da şair arıyorum. Ancak kendi şehirlerimizi gezerken bunu genelde göz ardı ediyorum. Büyük bir eksiklik.



 Evden sabah çıktım ve ilk işim Kadıköy’de Akmar Pasajına uğrayıp bir Orhan Kemal romanı almak oldu. Rafta dizi dizi duran kitaplardan “Gurbet Kuşları” dikkatimi çekti. Orhan Kemal’in 1962’de yazdığı roman 1964 yılında aynı isimle sinemaya aktarılmış. Mutlaka, tamamını olmasa bir kısmını bölük pörçük seyretmişsinizdir.


Kadıköy-Karaköy vapuruna oturdum ve hemen kitabın ilk sayfasını açtım. Roman şu paragrafla başlıyordu.

“ Taa Kurtalan’dan kalkıp, yolu üzerindeki irili ufaklı istasyonlardan topladığı çeşitli yolcularla tıka basa dolu “Kuşluk treni” Haydarpaşa Garı’na çığlık çığlığa girdi. Ağırlaştı. Sonra da ıslak fışıltılarla rayların üzerine upuzun serildi kaldı.”

Vapurun penceresinden karşımda kırık dökük de olsa Haydarpaşa Garı duruyordu. Gerçi ne trenler ne de ıslak fışıltılı raylar kaldı, ama roman bir anda beni içine aldı.

Roman yazılalı 55 yıl olmuştu, güzel ülkemde değişen hiçbir şey olmadığı gibi, her şey sürekli tekrarlanıyordu. Hep "Toplumsal hafızamız yok" lafını duyarız da; her şeyin birebir bu kadar benzemesi insana pes dedirtiyor. En iyisi mi alın romanı okuyun. Ben sadece size yine romandan birkaç paragraf yazayım.

“Atatürk’ten sonra en büyük Türk” işbaşındaydı… İşte “Atatürk’ten sonra en büyük Türk’ün nurlu eli İstanbul’u taş taş üstüne koymamacasına yıkıp yeniden yapmak için harekete geçmiş, dev makineler, hayırlı istimlakin dev makineleri tarihsel kocaman kocaman yapılara toslamaya başlamıştı.

Karısının dediği gibi, Büyük Beyefendi ilimden, âlimden nefret ederdi. Çevresindekilerden ona kayıtsız şartsız bağlanmalarını ister…

Şimdilik “Atatürk’ten sonra en büyük Türk” sonra da “Atatürk de dâhil, en büyük Türk” olacaktı…

Hepsini buraya almam mümkün değil, okuyunca çok şaşıracaksınız. Bence alın okuyun.
Bu duruma hem sevinebilir, hem üzülebilirsiniz. Sevinirsiniz, çünkü hiç kimse ilelebet hükmedemiyor. Üzülürsünüz gidenin yerine gelen yine aynı zihniyetten başka birisi oluyor. 
Konu uzattıkça uzatılabilir ve ortaya siyasi bir yazı çıkar ki hiç bu sulara girmek istemiyorum. Bu konuda yazı yazan çok değerli arkadaşlarım var.

Güzel bir vapur yolculuğundan sonra Karaköy’e geldim.

Karaköy’de vapurdan indikten sonra Beşiktaş yönüne doğru on dakika yürüdüm, Tophane Çeşmesinin karşısından yolun sol tarafına geçtim ve levhaları takip ederek tırmanmaya başladım (Defterdar Yokuşu). Allah’tan serde biraz dağcılık var. Siz Orhan Kemal Müzesini görmek isterseniz, Taksim tarafından, Galatasaray lisesinin arkasından gelin; ya da iki ay önce tırmanma çalışmalarına başlayın.





Müze bir apartmanın giriş katında, gezebilmek için apartmanın alt katındaki kitapçıya söylüyorsunuz, o kapıyı açıyor. Ücreti 10 lira. Orhan Kemal bu evde yaşamamış; sadece müze olarak düzenlenmiş. Yazara ait eşyalar bulunmakta, bence yolunuz o taraflara düşerse görün derim. Yakınlarda masumiyet müzesi de var. O da inşallah bir başka sefere, çünkü Haliç’in öte tarafına geçeceğiz.





Hava kapalı gibi duruyor, sıcaklık 35 derece civarında. Galata köprüsünden Kadir Has Üniversitesine kadar yürüdüm. Daha önce harita çalışması yapmama rağmen birkaç kişiye sorarak Orhan Kemal’in evini buldum. Bir iki gence sordum, boş boş baktılar. Semtte Pazar kurulmuştu. Yaşlı bir teyze elinde Pazar poşetleri iki büklüm gidiyordu. Dedim Orhan Kemal’in evi deyip de kafasını karıştırmayayım; “Affedersiniz Orhan Kemal Sokağı nerede biliyor musunuz?” dedim. Güzel bir Türkçe ile “Yanlış bilgi vermeyeyim, dur bakayım. Orhan Kemal’in Evi. Şu beyaz arabanın girdiği sokaktan in, işte orada” dedi. Ne varsa eski kuşakta, gençlerimiz alınmasın. Burnunun dibindeki yeri bilmiyor.






Orhan Kemal 27 eserinin 16’sını 1954-1966 yılları arasında 12 yıl yaşadığı bu küçük yeşil evde yazdı. Ev çok bakımsız, ama yine de insan en azından yıkılmadığına şükrediyor. Aslında böyle kalması daha iyi olmuş. Muhtemelen yazar yaşarken de böyle sefalet vardı bu sokaklarda. Evrensel’ den bir alıntıyı aktarıyorum.


Fener, Küçük Pazar, Unkapanı, Cibali gibi kimi İstanbul semtleri onun öykü ve romanlarında adı sık sık geçen yerlerden bazılarıdır. Cibali denince akla şimdilerde Kadir Has Üniversitesi olan Cibali Tütün Fabrikası gelir. Haliç kıyısında kurulu bu fabrika Cibali’ den Eminönü ve Sirkeci'ye kadar uzanan semtleri birer işçi semti yapmıştır. Karşısı Haliç Tersanesi'dir. Orhan Kemal 1954 ve 1966 yılları arasında Cibali’ de, bu daracık sokakları, ahşap evleriyle insanların "ekmek kavgası" verdiği şirin işçi semtinde yaşadı.
Cemile romanında mahalleyi şöyle tarif eder; "Çürümüş, tahta, paslı teneke ve kerpiç yığınlarından ibaret evleriyle işçi mahallesi sanki bir seldi, bir seldi de bu sel, uzak, çok uzaklardan yuvarlana yuvarlana, köpüre köpüre, korkunç anaforlar yapa yapa gelmiş, yıllardan beri mahallenin nabzı gibi atan fabrikanın ağı, beyaz taşlarla örülü, kalın, sağlam ve yüksek dört duvarına yandan yüklenmiş, ama duvarları aşamadan takılmış kalmıştı."

Burada iki katlı bir evde ufacık bir odada Türk Edebiyatının unutulmaz romanlarını yazdı. Semtinin bütün insanları gibi yoksuldu, beş parasızdı ama kalemini satmadı. Şimdi o, bu mahalleyi bırakıp gideli uzun yıllar bile geçmiş olsa, onu buralarda yaşarken tanıyanlar arkasından dürüst bir insan olduğunu ve komünistlikten içeri alındığını hatırlıyorlar. Orhan Kemal adı bir efsane gibi hâlâ yaşıyor Cibali'de.






Yazarın evine 100 metre mesafede Üsküblü Çakır Ağa Cami var. Tam öğle ezanına rastladım. Yaklaşık 10 kişilik bir cemaatle öğle namazını kıldık. Yaşlılar caminin serinliğinden çok memnundular. Kim bilir belki Orhan Kemal de bu semtte ayrı bir huzur bulmuştur. Onun ruhuna da dua ettim. Dünya da çektirdiğimiz sıkıntılar inşallah öbür tarafta kefaret olmuştur.

Karnınız acıkmışsa caminin tam karşısında Umut ev yemekleri var. Üniversite öğrencileri çoğunlukla müşterileri. Ben orada karnımı doyurdum.

Sonra Cibali ve Balat’ı dolaştım. Toplam 20.000 adım atmışım. Bu günlük bu kadar yeter. Yarına Allah Kerim.

Not: Bu hafta yapacağımız Fener Balat gezisinde Orhan Kemal Evini de göreceğiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu Sefer Lviv Dedik

Malzeme Kontrol Çizelgesi

Medea Heykeli